top of page
Yazarın fotoğrafıatesdiyet

Covid-19 Tedbirleri: Sosyal Mesafe, Maske, Beslenme...

Mart ayından itibaren, bir pandemi ile savaşıyoruz. Artan vakalar, solunum cihazlarına bağlı hastalar, dolmuş yoğun bakımlar ve yaşamını kaybedenler... Dünyayı ve ülkemizi tehdit eden büyük bir halk sağlığı salgını ile karşı karşıyayız. Evlerimizde geçirdiğimiz karantina süreçleri yerini normalleşmeye bırakırken izlediğimiz, takip ettiğimiz öneriler ile hayatımıza devam etmeye çalışıyoruz. Sosyal mesafeye uyduk mu, maskemizi taktık mı derken beslenmenin önemini atlıyor belki de görmezden geliyoruz oysa sağlıklı ve yeterli beslenme tek başına hastalığı engelleyebilecek veya tedavi edebilecek olmasa da , fiziksel aktivite ve düzenli uyku ile birlikte bağışıklığımızı güçlendirebilecek bir silah. Bu yazımızda bu güçlü silahı nasıl kullanacağımızdan bahsedeceğiz.


kimler risk altında?

Bildiğimiz üzere Covid-19 bir akut solunum yolu enfeksiyonu. Hastalık öncelikle solunum yollarına bulaşarak entübasyon, çoklu organ yetmezliği ve ölümle sonuçlanabiliyor. Kaynaklar bizlere yaşlı yetişkinler, kronik hastalığı, yüksek beslenme yetersizliği olan kişiler ve aynı zamanda yetersiz beslenen çocukların, bağışıklık yetersizliğinden dolayı risk grubunda olduğunu söylerken obez bireyleri de risk grubuna sokuyor ve hem yetersiz beslenmenin hemde aşırı beslenmenin; hastalığın şiddetini arttıran bir "çift beslenme yükü" ile ilgili olabileceğinden bahsediyor.


obezite ve covid-19 arasında nasıl bir ilişki var?

Beslenme yetersizliğinin yanı sıra obez bireylerde de virüse yakalanma, hastaneye yatış ve ölüm riski oldukça yüksek. Aynı zamanda obezite, hem virüsü yok edebilme yeteneğine sahip olan T hücrelerinin hem de bulunacak herhangi bir aşıya karşı, antikor tepkilerini inhibe edebilecek güce sahip dolayısıyla iyileşme sürecini zorlaştıran faktörlerden biri. Fakat bu süreçte obez bireylerde de besin alımını sınırlayabilecek diyet kısıtlamaları ve yaklaşımlarından kaçınılması, kişilerin sağlıklı ve yeterli beslenmeye teşvik edilmesi gerekiyor.


covid-19 sürecinde nasıl beslenmeliyiz?

Beslenme durumunun korunması, yetersiz ve aşırı beslenmenin önlenmesi; hastalığa yakalanma, komplikasyonlar ve klinik sonuçları iyileştirme adına önemli bir potansiyele sahipken bu süreçte beslenme yetersizliği veya aşırı beslenme durumu olan kişilerin, deneyimli bir beslenme uzmanından, sağlıklı beslenme ve diyet danışmanlığı alarak beslenme durumlarını optimize etmesini öneriyoruz.


Peki bu süreçte beslenmemizde nelere dikkat etmeliyiz diye soracak olursak karşımıza ilk olarak sağlıklı ve dengeli bir beslenme sağlayabilecek besin tercihleri çıkıyor. Virüsün gıdalardan direkt olarak bulaştığına dair yeterli bilimsel kanıt olmasa da, bu süreçte gıdaları olabildiğince sağlıklı, raf ömrü uzun ve dayanıklı seçmek, yemek hazırlarken temizliği en üst düzeyde tutmak ve özellikle et grubu başta olmak üzere pişen tüm yiyeceklerin iyi pişirilmesi önemli bir hale geliyor.



Önerdiğimiz “sağlıklı yemek tabağı” modelinde; tabağımızın bir çeyreğinin sebzelerden, bir çeyreğin bir çeyreğinin tam tahıl ürünlerinden, kalan yarısının ise eşit üç parça halinde süt ve süt ürünlerinden, meyvelerden ve yüksek proteinli gıdalardan oluşmasına dikkat edilmeli. Bağışıklık hücrelerimiz için günlük olarak yeterli proteini tüketmenin çok önemli olduğu ise unutmamalı.







Yeterli protein alımının sağlanması için yüksek protein ve lif içeriğinden dolayı kuru baklagil tüketimi, haftada 2 kere balık tüketimi, yine kaliteli hayvansal protein kaynaklarından olan yumurta ve peynir tüketimi önerilebilir. Ancak, kardiyovasküler hastalık, diyabeti, kolesterol yüksekliği gibi kronik hastalığı olan kişilerde yumurta gibi hayvansal protein kaynaklarının tüketimi muhakkak bir beslenme uzmanının kontrolü altında sağlanmalıdır. Ayrıca bu süreçte probiyotik takviyeli yoğurt ve kefir gibi ürünler de faydalı mikroorganizmalar bulundurmalarından dolayı tercih edilebilir.


Yeterli vitamin, mineral ve posa alımı viral enfeksiyonların önlenmesi için beslenme yaklaşımının önemli bir bölümünü içerir ve hastalığın olumsuz etkilerini potansiyel olarak azaltmak için yeterli miktarlarda sağlanmalıdır. Genel olarak A, E, B6, B12 vitaminlerinin; Zn ve Se gibi minerallerin yetersiz alımı veya vücutta yetersiz bulunması hastalık açısından olumsuz klinik sonuçlar ile ilişkilendirilir. Bu nedenle sebze ve meyve tüketimini ön planda tutmak, mevsimine uygun ve dayanıklı sebze ve meyveler satın almak gerekir. Ayrıca alkol tüketimi de kişinin vitamin ve mineral emilimini olumsuz etkileyebileceği ve uyku problemlerine sebep olabileceğinden tüketimi sınırlandırılmalıdır. "Sağlıklı Yemek Tabağı" modeline uyumlu beslenerek yeterli vitamin mineral alımı sağlanamıyorsa muhakkak doktor gözetiminde takviye yapılmalıdır.


Bu süreçte ayrıca tüketimini sınırlandırmamız gereken yiyecek grupları da vardır. Bu besinler şeker, şekerli yiyecek ve içecekler, beyaz ekmek de dahil tüm hamur işi ürünler, işlenmiş et ürünleri ve aşırı tuz içeren besinler şeklinde sıralanabilir.

hareketi durdurma!

Biliyoruz ki enfeksiyon riskinin azaltmada en iyi yol evde kalmak. Evde geçirdiğimiz zamanda fiziksel aktiviteye devam edilememesi, hareketsizliğin artmasına dolayısı ile daha az enerji harcanmasına neden olur. Bu nedenle karantina sürecinde; kronik sağlık durumları, kilo artışı, iskelet kası kütlesi ve gücü kaybı; bağışıklığın azalması için risk oluşturabilir. Aerobik egzersiz aktivitelerinin bağışıklık fonksiyonu üzerinde olumlu etkisini unutmayarak, harekte geç demekte fayda görüyor; zihinsel sağlık, enerji tüketimi ve vücut kompozisyonunu korumak için her gün 30 dakika veya iki günde bir 1 saat egzersiz yapmanızı öneriyoruz.


medyada duyduğumuz her bilgi doğru değil!

Bilir kişiler(!) tarafından her gün beslenme ile ilgili konuların konuşulduğu televizyon programları, sosyal medya platformlarına rastlıyoruz. Bu platformlarda, "bağışıklık sistemini güçlendirme" adı altında isimlerinin önlerindeki ünvanları kullanarak; kelle paça öneren, bitkisel karışımlar/kürlerden bahseden kişiler, endişe duygularımızı sömürerek, yanlış ve ileride bizi başka bir sağlık problemi ile karşı karşıya bırakabilecek öneriler verdi ve gündemde kalabilmek adına bu açıklamaları sürdürmeye devam edeceklerdir. Bu kişilerin verdiği bilgileri kesin doğru olarak kabul etmemeli, sağlıklı beslenme adına konuşabilecek tek yetkin kişinin en az 4 yıl lisans eğitimi almış Beslenme ve Diyetetik Bölümü mezunu olan, etik ve bilimsel yoldan sapmamış "diyetisyenler" olduğunu unutmamalıyız.


Kaynaklar:

59 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page